Coğrafyamız
Irak Sünnileri Harici IŞiD’e ne kadar tahammül gösterecek?
ŞİD’in Selefî kadrosunun asla hoşlanmadığı Hanefî ve Şafiî alimlerden, Kadirî ve Nakşî şeyhlerden oluşan Irak Sünni ulemasından bile örgüte destek mesajları gelmeye başladı. Ne oldu da daha önce savaştıkları IŞİD şimdi Sünniler için bir kurtarıcı haline geldi?
Dindarlıkları çok ortadaydı. HuÅŸu ile kıldıkları namazlar, aÄŸlayarak okudukları Kur’anlar muhataplarını fazlasıyla etkilerdi. Åžehit olma ve cennete kavuÅŸma arzularını her fırsatta dillendirirler, hatta bunu ÅŸiirlere dökerlerdi. Bu yüzden düÅŸmanlarıyla savaşırken ölümden pek korkmadıkları, çok tehlikeli operasyonların risklerini hiç dikkate almadıkları, harekat planlarında taktiksel inceliklere pek tenezzül etmedikleri görülmekteydi. Ne zaman, nerede ve ne sebeple kimlerin karşısına çıkacaklarını kimse önceden kestiremezdi. Ansızın gelirler ve vururlardı. Dolayısıyla rakiplerinin kalplerine ÅŸiddetli korku salmışlardı. Onlarla karşılaÅŸmak bir insanın isteyeceÄŸi en son ÅŸeydi.
Esir alma adetleri genellikle yoktu. Sorguya çeker, kafa kesip infaz ederlerdi. Ele geçirdikleri yerlerin ‘dârü’l-Ä°slam’ olduÄŸunu söyler, emir ve kadı tayin ederek ÅŸer’i ceza hukukunun tatbikine geçerler, kısas, recm ve el kesme cezalarıyla varlıklarını ispat ederlerdi. Bulundukları yerlerdeki inzibat hadiseleri kısa sürede sükun bulur, hırsızlık ve soysuzluk birden ortadan kalkar, cami ve mescitler cemaatle dolup taÅŸardı. Hakimiyetleri dışındaki yerleri “dârü’l-küfür” sayarlar, kendilerine “hicret edip” katılmayan Müslümanları mürted, onlarla savaÅŸmayı farz kabul ederlerdi. Kabile ve aÅŸiret baÄŸlantıları çok önemliydi. Bu türden feodal akrabalık ve yakınlıklar sayesinde ittifaklarını geniÅŸletirlerdi. Bununla beraber, tevbekar olmuÅŸ eski suçlular ile ganimet peÅŸindeki maceracı tipler bu gruplarla kolayca ünsiyet kurardı.
Özledikleri dindarca hayata bir an evvel ulaÅŸmak arzusundaki yeni mühtediler ile, etraflarındaki zulüm ve haksızlıkları kalıcı ÅŸekilde yok etmek, günahlara son vermek isteyen aceleciler de beklentilerini bu gruplar içinde ararlardı. Yukarıdaki satırlara yansıyanlar aslında çok eski bir fotoÄŸraftır ve Ä°slam tarihçilerinin Hârici toplulukları tasvirlerinden alıntılanmadır. Irak ve Åžam Ä°slam Devleti (IŞİD) örgütünün safahatını yakından takip edenler için bu oluÅŸum ile Ä°slamiyet’in 1 ve 2. asırlarında çok etkin bu Hâricî gruplar arasındaki ÅŸaşırtıcı benzerlikler çok bariz görünüyor. Gelenekçi Ä°slami akımların, hatta siyasal Ä°slamcı hareketlerin terörü yöntem olarak kullanan dini hareketlere yaptıkları Hâricîlik suçlamasına hiç yabancı deÄŸiliz. Ancak kendisi tam da bu yüzden Hâricîlik’le itham edilen el-Kaide, ÅŸimdi aynı argümanı IŞİD için kullanıyorsa yaÅŸananlarda bir ilginçlik var demektir. Gerçekten de el-Kaide merkezli küresel cihat hareketinin meÅŸhur iki teorisyeni tarafından yapılan IŞİD’i hedef alıcı açıklamalar Hâricîlik temeli üzerine kurgulanıyor. Nisan 2014 tarihli beyanında Ebu Katâde el-Filistinî Hz. Resulullah’a isnat edilen ÅŸu hadisi referans göstermekteydi: “(Bu topluluklar) putperestleri bırakırlar da Ä°slam ehlini öldürürler. -Allah’a yemin olsun ki -eÄŸer onlara yetiÅŸirsem, Ad kavminin öldürülmesi gibi onları öldürürdüm”. Burada Ebu Katâde IŞİD’in Suriye’deki icraatlarını konu ediyordu. Hakikaten IŞİD, Esed güçlerine vermiÅŸ olduÄŸu zarardan daha fazlasını Esed karşıtı Ä°slamcı cihat gruplarına vermekteydi. 14 yüzyıl önceki Hâricîler de aynısını yapmıştı. Ä°slam düÅŸmanlarıyla savaÅŸmıyorlar, gayrimeÅŸru saydıkları hilafet güçlerine saldırıyorlardı. Kafir ilan ettikleri Hz. Ali’yi namaz kılarken katledecek kadar haddi aÅŸmışlardı. Küresel cihadın diÄŸer ünlü ismi olan Ebu Basir Tartusî ise Ocak 2014’deki beyanında IŞİD’i “Ä°slam devleti” ismini kullanarak hak bir kavram üzerinden batılı istemekle suçladı. Tartusî, IŞİD’in Hâricî bir örgüt olduÄŸunu söyleyerek tüm samimi direniÅŸçileri IŞİD’i terk etmeye davet etti ve el-Kaide lideri Zevâhirî’ye de bir çaÄŸrıda bulunarak sefih ve katil olarak tanımladığı IŞİD’i reddetmesini istedi.
Sorunlar eski adı Irak Ä°slam Devleti olan Irak el-Kaidesi’nin Suriye’ye geçerek IŞİD adıyla iç savaÅŸta yerini almasıyla baÅŸlamıştı. Eymen Zevâhirî Suriye’deki el-Kaideci Nusra Cephesi ile IŞİD’i tek bünyede birleÅŸtirmek için gayret sarfettiyse de amacına ulaÅŸamadı. Yani sorun IŞİD’in Irak’ta öteden beri uygulamakta olduÄŸu Hâricî tedhiÅŸ deÄŸildi, IŞİD’in Suriye’de Nusra’nın çatısı altına girmeyerek el-Kaide otoritesine tabir yerindeyse isyan etmesiydi.
Irak’ta daha önce ne oldu?
El-Kaide’nin Irak koluna, “tam anlamıyla baÅŸarıyı elde etmeden önce bir devlet oluÅŸturma konusu her ne kadar iyi bir yansıma olarak gözükse de, aslında bu, direniÅŸin kırılması anlamına gelmektedir” mesajını ulaÅŸtıran Usame b. Ladin, Irak ve Suriye’de örgütü açısından ileride yaÅŸanacakları sanki ölümünden kısa süre önce görür gibidir. 2006’da Irak el-Kâidesi’nin yaptığı gibi küçük bir hakimiyet alanı elde edince hemen orayı bir Ä°slam emirliÄŸine dönüÅŸtürmek, kabinesi bile olan bir devletin kurulduÄŸunu ilan etmek, arkasından mahkemeler tesis edip ÅŸer’i cezaları uygulamaya kalkışmak, Bin Ladin gibi önde gelen birçok cihadî lider tarafından doÄŸru bir strateji olarak kabul edilmedi. Nitekim kurucu lider Ebu Musab Zerkavî zamanında IŞİD, her ne kadar SünniliÄŸin sözcüsü gibi hareket etse de, geleneksel SünniliÄŸin hakim olduÄŸu Irak ÅŸehirlerinin hiç birisinde tutunamamış, kırsalda da Sünni aÅŸiretlerle yıldızı hiç bir zaman barışmamış bir marjinal örgüt haline geldi. O sıralar Irak Sünnileri, demokratik nitelikte olmasını bekledikleri devlet yönetiminde siyasal güç haline gelmenin ve temsil ettikleri kesimin haklarını savunmanın gayreti içindeydiler. Mezhepsel açıdan hassas bir ülkede mezhep savaşını körükleyecek aşırı yapılarla iÅŸleri olamazdı. Ancak rakipleri olan Åžii politik unsurlar BaÅŸbakan Mâlikî ile birlikte Sünnileri yok sayan bir politikanın figüranı oldular. ÅžiileÅŸmiÅŸ Irak hülyasına kapıldılar. Sünni kesim ise politikadan dışlanmakla kalmadı, ordu, polis ve bürokraside kıyıma uÄŸradı. Barışçıl talepleri sertlikle mukabele gördü. Åžii milis kuvvetlerinin tertiplediÄŸi olaylarda liderlerini yitirdiler. Çok can kaybı verdiler. Yurtlarından oldular. SaÄŸ kalan liderler ya hapse atıldı ya da ülkelerini terk etmek zorunda kaldı.
Suriye savaşı IŞİD’e can oldu
Irak’ta etkisizleÅŸmiÅŸ olan IŞİD, Suriye devriminin baÅŸlamasıyla birlikte hayat buldu. Öncelikle Suriye’ye sökün eden yabancı gönüllü mücahitlerin katılımıyla önemli hacimde bir militer silahlı güce ulaÅŸtı. Suriye’de, Irak’ta olduÄŸu gibi kendisine karşı güçlü kabilevi unsurlar bulunmamaktaydı. En sıkı direnç PYD gibi sol tandanslı Kürtçü unsurlardan geldi. Esed kuvvetleriyle çarpışmak yerine diÄŸer muhalefet güçlerinin ellerindeki kurtarılmış sahaları devralarak hakimiyet alanını geniÅŸletmesi dikkate deÄŸer bir stratejinin ürünüydü. DiÄŸer Ä°slamcı örgütler bu süreçte IŞİD’den bizar kaldılar. Çatışmaları halinde kardeÅŸ kanı dökmekten korkmaktaydılar. Açıkçası tam bir “fitne” hali ile karşı karşıyaydılar.
DiÄŸer taraftan IŞİD koyu Vehhabî/Selefî ideolojisinin de kendisine saÄŸladığı meÅŸruiyet çerçevesinde sert ve acımasız bir yayılma stratejisi izledi. El-Kaideciler de dahil rakip Ä°slamcı kuvvetlerin önemli isimlerini kaçırdı veya katletti. Eline geçirdikleri yerlerde özellikle Nusayrîlere ve Kürtlere katliam derecesine varan muamelede bulundu. Rakka gibi önemli bir kent merkezini ve çevresini kontrol altına alması ve oradan da Deyrizor üzerinden Irak-Enbar sınırına bir koridor açması örgüte geniÅŸ alan hakimiyeti saÄŸladı. Bir “devlet” sayılabilecek yüzölçümü artık harita üzerinde çizilebiliyordu. Ayrıca silah ve nakit ganimetleriyle epey zenginleÅŸmiÅŸti.
Böylece IŞİD Irak’ta elde edemediÄŸi ÅŸöhreti Suriye’de elde etmiÅŸ oldu. “Esed’le anlaÅŸmalı olarak tüm bunları baÅŸardı” demek ispatı zor bir spekülasyon konusu olabilir. Ancak ÅŸu gerçek ki IŞİD sayesinde Esed muhalifleri kendi aralarında bölünüp çatıştılar, son bir yıldır öz kuvvetlerini ve mesailerini bu meseleye harcadılar. Esed ayrıca Baas rejimini devirmek isteyenlerin ne kadar tehlikeli insanlar olduÄŸunu IŞİD fotoÄŸrafı üzerinden dünya kamuoyuna göstermiÅŸ oldu.
YaklaÅŸan genel seçimler öncesi Iraklı Sünniler tam bir umutsuzluk hali yaÅŸamaktaydılar. Amerika iÅŸgalinin mirası olan mezhep kotalı seçim sistemi Sünniler açısından bir baÅŸarıyı kesinlikle vadetmiyordu. Mâlikî kâbusu uzun bir süre daha mı devam edecekti? Belki de bu kâbus kalıcı bir ÅŸekilde yerleÅŸecekti. IŞİD’in Suriye’deki kazanımları Irak’a da eÅŸzamanlı yansıdı. BaÄŸdat’ı çevreleyen Bakuba, Felluce ve Ramadi’de eylemlerin ÅŸiddeti ve sıklığı artmıştı. Åžimdiki faaliyetler artık yerel aÅŸiretlerden ve kentli Sünnilerden de destek görüyordu. IŞİD’in Selefî kadrosunun asla hoÅŸlanmadığı Hanefî ve Åžafiî alimlerden, Kadirî ve NakÅŸî ÅŸeyhlerden oluÅŸan Irak Sünni ulemasından bile örgüte destek mesajları gelmeye baÅŸladı. “Denize düÅŸen yılana sarılır” misali, daha önce savaÅŸtıkları IŞİD ÅŸimdi Sünniler için bir kurtarıcı haline gelmiÅŸti. Benzer iÅŸbirliÄŸi kuzeyde de gerçekleÅŸti ve ülkenin ikinci büyük kenti Musul IŞİD liderliÄŸinin eline geçti.
Esed’e yardım için Suriye’ye giren Hizbullah kuvvetleri, IŞİD ve Nusra gibi Sünni örgütler karşısında ağır kayıplar verdiler. 2006’da Lübnan’da Ä°srail’e boyun eÄŸdirmiÅŸ bu Åžii güçler, Afganistan’da ve diÄŸer cihat alanlarında önemli savaÅŸ tecrübeleri elde etmiÅŸ Sünni-Selefî gruplar karşısında fazla etkili olamadı. IŞİD’in merhametsiz savaÅŸ yöntemleri, düÅŸmanları sindiren bir korku atmosferini ister istemez oluÅŸturuyordu.
IŞİD kurucusu Zerkavî’nin Irak’da Åžiilere uyguladığı terör, el-Kaide lideri Zevâhirî’yi dahi tedirgin etmiÅŸ, ona, savaşı ABD güçlerine yoÄŸunlaÅŸtırması ihtarında bulunmuÅŸtu. Fakat IŞİD Irak’ta da, Suriye’de de bu tutumunu terketmedi. Üniformalarını çıkarıp ÅŸehirden kaçarak Musul’un düÅŸmesini saÄŸlayan Irak askerlerinin IŞİD’in kötü ÅŸöhretinden etkilenmediklerini kimse ileri süremez. BaÄŸdat’a doÄŸru ilerleyen Sünni güçlerin karşısında Åžia ağırlıklı Irak ordusunda yaÅŸanan panik, Ayetullah Sistanî’nin Åžiileri cihada çağıran fetvasıyla giderilmeye çalışılıyor. Åžii şımarıklık ÅŸimdilik bitmese de dinmiÅŸ görünüyor. Fakat ÅŸu var ki yaÅŸanan bu geliÅŸmeler sadece bölgeyle sınırlı kalmayacak büyük bir mezhep savaşını da içten içe hazırlıyor.
Zoraki ittifak ne zaman biter?
Henüz yorum yapılmamış.